Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ESOZOM NEDİR ?

  Eksozom Nedir ? Beyza Gülçin Eracun Şekil 1 Hücrelerimiz, karmaşık bir iletişim ağı içinde sürekli olarak birbirleriyle haberleşir. Bu iletişim, sinyallerin kimyasal, elektriksel veya fiziksel yollarla iletilmesiyle gerçekleşir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, bu iletişim ağının temel bir parçası olan eksozomları ön plana çıkarmıştır. Peki, eksozomlar nedir ve neden önemlidir? Eksozom Nedir? Eksozomlar, 30-150 nanometre çapında, lipid bir zarla çevrili veziküllerdir. Bu veziküller, hücre içi organellerden birisi olan endozomal sistemden köken alır ve hücrelerin dış ortama saldığı özel yapılardır. Köken aldıkları hücrenin özelliklere sahip Eksozomlar, proteinler, lipitler,   miRNA ve büyüme faktörleri gibi biyomoleküller taşıyarak hücreler arası bilgi akışını sağlar. Şekil 2 Eksozomların Tarihçesi Eksozomlar ilk olarak 1980'li yıllarda, eritrositlerin olgunlaşması sırasında hücrelerden dışarı atılan veziküller olarak tanımlanmıştır. Ardından ilerleyen yılla...
En son yayınlar

Alternatif Splice Mekanizmasının Hastalıklara Olan Etkisi

  Alternatif Splice Mekanizmasının Hastalıklara Olan Etkisi Sude Coşkun   Bizim genetik materyalimiz DNA'dır. Bu nedenle DNA çok önemli bir makromoleküldür. DNA düzeyindeki değişimler mutasyonlar bizleri etkiler ve büyük sorunlara neden olabilir. Bunun yanında DNA'dan transkripsiyon ile RNA molekülü sentezlenir ve RNA'dan da translasyon olayı ile proteinler sentezlenir.  Bu akış santral dogma olarak adlandırılır ve santral dogmaya göre bu geri dönüşü olmayan tek yönlü olaylar dizisidir. Dogma olarak kabul edilen bilgiler aslında geri dönüşü olmayan kesin bilgiler olarak kabul edilse de santral dogmada durum böyle değildir. Özellikle ribozimlerin keşfi, RNA'ların katalitik aktivitesinin keşfi ile önce RNA hipotezi ortaya atılmıştır. Bunların yanında retrovirüslerin RNA'dan DNA elde edebilmeleri de santral dogmanın geçerliliğini etkileyen bir başka durumdur. Tüm bu olaylar RNA molekülün önemini vurgular niteliktedir. Geçmişte özellikle kodlama yapan RNA'lar üzer...

Kök Hücre Tedavisinde Alternatif Bir Yöntem; Lentiviral Vektörler

  Kök Hücre Tedavisinde Alternatif Bir Yöntem; Lentiviral Vektörler Dilanur Gümüşkaya   Kök hücre tedavisi, bilindiği üzere günümüzde birçok hastalığın çaresi olma potansiyeline sahip olup her geçen gün geliştirilmektedir. Bu tedavinin günümüze kadar en yaygın uygulandığı şekli ve aynı zamanda kanıtlanmış tek klinik kullanımı, Hematopoetik Kök Hücre (HKH) Transplantasyonu dur.   HKH, bireyin yaşamı boyunca kan hücresi üretebilmektedir. HKH nakli, bir hastanın içinde çoğalma ve kan hücreleri üretme amacıyla bu kök hücrelerin hastaya transferini temel alır. Genellikle kemik iliği, periferik kan ve göbek kordon kanından elde edilen multipotent hematopoetik kök hücreler hastaya nakledilir.   Kabul görmüş bu yaklaşımın kullanılamadığı çeşitli durumlar, kök hücrenin laboratuvar ortamında modifiye edildiği yeni tedavi yöntemleri geliştirilmesine sebep olmuştur. Bu modifikasyonun lentiviral vektörler aracılığıyla gerçekleştirildiği bazı tedavi örneklerine rastlamak mümk...

Fenilketonüri Hastalığı Nedir ? Tanı Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir ?

  Fenilketonüri Hastalığı Gülsüm Nur Bozkurt Fenilketonüri Nedir ?    Fenilketonüri, Fenilalanin hidroksilaz (PAH) genindeki mutasyonların sebep olduğu, aminoasit metabolizmasında doğuştan gelen hatadan kaynaklanan yaygın bir bozukluktur . Fenilketonüri (PKU), 10.000'de 1 ila 12.000 doğumda 1'i etkileyen metabolik bir bozukluktur . PKU'lu bireyler, fenilalaninin (Phe) karaciğerde tirozine hidroksilasyonu için gerekli olan fenilalanin hidroksilaz (PAH) enzimini kodlayan genlerde mutasyonlara sahiptir . Hastalığın Oluşumu    Kan akışındaki büyük miktarlarda Phe, triptofan (bir serotonin öncüsü) gibi temel amino asitlerin - Phe ile rekabet etmeleri gerektiğinden- kan-beyin bariyerinden geçebilme şanslarını azaltır ve bu da nörotransmitter dengesizliklerine yol açar. Bu, beyaz madde (sinir sisteminde bulunan nöronların aksonlarının oluşturduğu topluluklar) için toksik olan Phe'nin beyinde birikmesine sebep olup beyin fonksiyonlarını bozar. Tedavi edi...

Güz Çiğdemi

  Güz Çiğdemi (Kısa Bilgiler Serisi) Elif Aydın Şekil 1   Güz çiğdemi günümüzde birçok hastalığın tedavisi olarak kullanılan Kolşisin içerisinde bulunmaktadır. Normalde zehirli olan bu ot zambakgiller ailesine aittir. Tıpta yaygın olarak ‘’ColchiumAutumnale ‘’ olarak ve halk dilinde de acı çiğdem ismiyle bilinmektedir. Günümüzde ne kadar tedavi amaçlı kullanılıyor olsa da eski çağlarda güz çiğdemi, düşmanları öldürmek için okların ucuna yerleştirilen oldukça zehirli bir bitkidir. Yani güz çiğdemi güzel ve zerafetli bir bitki olmasının yanı sıra oldukça zehirli olduğu bilinmektedir ve bilinçsizce, aşırı kullanım sonucu ölüme yol açabilmektedir. Şekil 2 Güz çiğdemi ile oluşturulan Kolşisinden bahsetmek gerekirse; Kolşisin ilacı Kronik Gut hastalığı, Akdeniz Ateşi (FMF), Behçet Hastalığı, Covid 19 gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan çok yönlü bir ilaçtır. Ömür boyu kullanılır.                             ...

Lösemi

  Lösemi Sueda Atik   Şekil 1 Lösemi Nedir ?   Lösemi kan kanseri olarak da bilinir. Genellikle ileri yaşlardaki insanlarda tanısı koyulsa da, çocukluk döneminde beliren kanser türlerinin 3’te 1’ini oluşturan ve beyaz kan hücrelerinde görülen bir çeşit kanser türüdür. Kemik iliği tarafından oluşturulan beyaz kan hücrelerinde (akyuvarlar) bulunan lenfoid ve myeloid hücrelerinin anormal şekilde çoğalması, lösemi tanısına neden olur. Lösemi kalıtım yoluyla aktarılan bir hastalık değildir. Hücre çekirdeğinde gelişen genetik kusurların yol açtığı, hücrenin ölümsüzleşmesi ve çoğalmasıyla ilişkilidir. Löseminin Tarihi Nereye Dayanıyor ?   19. Yüzyılın 2 önemli ismi olan Bennett ve Virchow isimli bilim insanları aynı dönemde ve birbirlerinden habersiz olarak literatürdeki ilk lösemi vakalarını bildirmişlerdir.   Paris’te bir Fransız hekim olan Dr.Donné ’nin mikroskopik tanı yöntemleri dersini izleyen Dr. Bennett, Edinburg’da çalıştığı hastanede bu konferanslar...

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz...