Ana içeriğe atla

Kök Hücre Tedavisinde Alternatif Bir Yöntem; Lentiviral Vektörler

 

Kök Hücre Tedavisinde Alternatif Bir Yöntem; Lentiviral Vektörler
Dilanur Gümüşkaya

  Kök hücre tedavisi, bilindiği üzere günümüzde birçok hastalığın çaresi olma potansiyeline sahip olup her geçen gün geliştirilmektedir. Bu tedavinin günümüze kadar en yaygın uygulandığı şekli ve aynı zamanda kanıtlanmış tek klinik kullanımı, Hematopoetik Kök Hücre (HKH) Transplantasyonudur.

  HKH, bireyin yaşamı boyunca kan hücresi üretebilmektedir. HKH nakli, bir hastanın içinde çoğalma ve kan hücreleri üretme amacıyla bu kök hücrelerin hastaya transferini temel alır. Genellikle kemik iliği, periferik kan ve göbek kordon kanından elde edilen multipotent hematopoetik kök hücreler hastaya nakledilir.

  Kabul görmüş bu yaklaşımın kullanılamadığı çeşitli durumlar, kök hücrenin laboratuvar ortamında modifiye edildiği yeni tedavi yöntemleri geliştirilmesine sebep olmuştur. Bu modifikasyonun lentiviral vektörler aracılığıyla gerçekleştirildiği bazı tedavi örneklerine rastlamak mümkündür.

Bu tedavinin temel mekanizmasına ve uygulandığı örneklere bir göz atalım;

  Tedavinin temeli tamamen virüslerin genetik bilgilerini konakçı hücrelere entegre etme yeteneğine dayanmaktadır. Öncelikle vektörde bulunan viral genleri, tedaviyi sağlayacak yabancı genlerle değiştirerek rekombinant viral vektörler elde edilir. Bu rekombinant viral vektörler hastanın hücrelerine infüze edilir. Böylece viral vektörler normalde enfekte edecekleri hücre tipini dönüştürmekte görev alırlar. Amaç, kusurlu bir fonksiyon yaratan genin yerini alarak tedavi etmek veya hastalığı önlemektir. Bu amaçla hedef hücreye ek bir işlev getirmek için genetik bilgi aktarılır.

Şekil 1: Viral yöntemle gen aktarımının şematik gösterimi.

  Wiskott-Aldrich Sendromu (WAS), otozomal resesif şekilde kalıtılan ve nadir görülen bir hastalıktır. Hücre iskeletini düzenleyen bir protein olan WASP'yi kodlayan WAS genindeki mutasyonlar sebebiyle ortaya çıkar. Semptomları immün yetmezliği, deri belirtileri gibi durumlarla örtüşür. Sendrom bağışıklık sisteminde, trombosit ve lenfosit fonksiyonlarında anormalliklere sebep olur. Lentiviral kök hücre ile gen terapisi bu hastalığın tedavisinde kullanılmıştır.

  Bu terapi, WAS hastalarının hematopoetik kök hücrelerine işlevsel kopyalar aktarmayı hedefler. Lentiviral vektörler aracılığıyla işlevsel WAS geni hastanın hematopoetik kök hücrelerine aktarılır ve  bu hücreler hastaya enjekte edilir. Böylece hastanın hücrelerinde WAS geni düzeltimi sağlanır. Bunun sonucunda hasta, sağlıklı bir bağışıklık sistemi ve trombosit fonksiyonlarına kavuşur.

Şekil 2: HKH üzerine lentiviral vektör aktarımının gösterimi.

  Bir grup WAS hastası üzerinde gerçekleştirilen tedavi çalışması sonucunda, hastalarda WASP ekspresyonu gerçekleştiren hücrelerin davranışında, trombosit miktarında ve immün fonksiyonlarda anlamlı biçimde iyiye yönelik değişim görülmüştür. Herhangi bir komplikasyonun ortaya çıkmadığının görülmesi ile lentiviral gen tedavisinin WAS için umut verici bir uygulama olduğu anlaşılmıştır.

  Viral yöntemlerin tedavideki olumlu etkilerine dayanarak bu yöntemlerin kullanımı birçok alanda artmıştır. Lentiviral vektörlerin farklı çeşitleri kullanılarak araştırmalar devam etmiştir.

  Takip eden lentiviral gen terapi araştırmalarında; çoğunlukla olumlu sonuçlar alınmış ve komplikasyon oranı oldukça düşük olarak saptanmıştır. Her bilimsel yöntem gibi bu tedavi de araştırılmaya ve geliştirilmeye muhtaç konumdadır. İlerleyen zamanlarda bu tedavi yönteminin adını daha sık duymamız mümkün gibi görünüyor...

Referanslar

  • Aiuti A, Biasco L, Scaramuzza S, et al. Lentiviral hematopoietic stem cell gene therapy in patients with Wiskott-Aldrich syndrome. Science. 2013;341(6148):1233151. doi:10.1126/science.1233151
  • Malik MA, Masab M. Wiskott-Aldrich Syndrome. In: StatPearls. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; December 28, 2022.
  • Barriga F, Ramírez P, Wietstruck A, Rojas N. Hematopoietic stem cell transplantation: clinical use and perspectives. Biol Res. 2012;45(3):307-316. doi:10.4067/S0716-97602012000300012
Görsel Kaynaklar

  • https://www.thegenehome.com/-/media/Gene_Therapy/com/3/vectors/viral-vectors-genetherapy.png?mw=445&rev=0bd28358102843dca934a8cb414621d5&hash=13DC4A14DE6B4DBF D38BD056F330B51F
  • https://www.science.org/cms/10.1126/science.285.5428.674/asset/b2938aec-a68b-4ad1-8301- 36e869891f76/assets/graphic/674-1.gif


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri

  Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri Dilanur Gümüşkaya   Gen duplikasyonu teorik olarak, bir DNA parçasının kopyalanıp her iki kopyanın da korunduğu kromozomal mutasyondur. Fakat bu mutasyon, genomda yeni dizilimler meydana getirip yeni genlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir durumdur. Bu nedenle duplikasyonlar canlının yeni biyolojik fonksiyonlar kazanmasını sağlayarak evrimde anahtar rol oynamaktadır.   Bir duplikasyonda kopyalanan parça genellikle orijinal parçanın hemen ardında konumlanır ve bu modele tandem (ardışık) duplikasyon adı verilir. (Şekil 1) Şekil 1 Nasıl Gerçekleşir?   Gen duplikasyonları mayoz bölünmede eşit olmayan krossover lar veya replikasyon sırasında meydana gelen hatalar nedeniyle gerçekleşebilir.   Mayoz I’in Profaz aşamasında sinaps oluşturmuş kromozomların orantısız ve yanlış eşleşmeleri duplikasyonu meydana getirir. Bu hata sonucu hem duplikasyon hem de delesyon gerçekleşir. (Şekil 2) Şekil 2   Duplikasyon, evrim açısından oldukça önem taşımak