Ana içeriğe atla

Türk Kadın Bilim İnsanlarının Biyografileri

 

Dr. Naşide Gözde DURMUŞ

Şekil 1

  Dr. Naşide Gözde Durmuş, 1985’te İzmir’de doğdu. Üniversiteye kadar eğitimini İzmir’de tamamladı. Annesi fen bilgisi öğretmeni, babası makine ve abisi endüstri mühendisi. Küçüklüğünden beri bilim insanı olma, bilimle uğraşma fikrini ailesinden özellikle annesinin teşvikinden aldı. Ege Tıp’ta okuyan kuzeninin çalışmalarını ve kitaplarını incelerken biyolojiye ve tıbba ilgisi oluştu.

  2003 yılında ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde lisansa başladı. 2.sınıfta bilimsel çalışmalarına başladı. Lisans sırasında Harvard Tıp Fakültesi’nde doku mühendisliği üzerine araştırmalar yapmak için staja gitti. Burada değişik disiplinlerden insanlarla çalıştıktan sonra ilgilendiği alan biyomühendislik oldu. 2007 yılında Fulbright bursunu kazanarak yükseköğrenimi için Amerika’ya gitti. Brown Üniversitesi’nde biyomedikal mühendisliği bölümünde doktorasını bitirdi. 2014 yılında da Stanford Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak göreve başladı ve hala çalışmalarını sürdürüyor.

Şekil 2

  Erken teşhisin önemi aşikardır, kanserde de erken teşhis önemlidir. 1 damla kan kullanarak, kanserli hücreyi bulmayı başardı. Gözde Durmuş, kanserin erken teşhis edilmesini sağlayan bir cihaz geliştirdi. Bu cihaz iki tane mıknatıs ve plastik malzemeler içermektedir. Bu mıknatıslar sayesinde manyetik bir alan oluştuğu için yer çekimine karşı bir güç de oluşur. Hücreler, mıknatıs sayesinde yoğunluğuna göre ayrışır ve yukarıya kalkar. Kendilerine özgü bir hatta toplanır. Bu cihaz çalışmasıyla dünyanın saygın bilim dergilerinden MIT Technology Review tarafından, 2015'te Tıpta Ve Biyolojide Çığır Açan Liderlerden biri olarak seçildi.

Şekil 3

  Bir diğer çalışma alanı; antibiyotik direncidir. İlkokul 3. sınıfta enfeksiyonel bir hastalık geçirdiğini, yaklaşık 3 yıllık tedavisi boyunca vücuttaki bakterilerin yok edilmesi için farklı antibiyotikler kullandı. Doktorların her seferinde "bu ilacı deneyelim, geçer mi bakalım” sözlerine maruz kaldı. Bu yüzden bu konuda birtakım çalışmalar yapmak istedi. Çalışmasında manyetik levitasyonla (bir cismin elektromanyetik alan tarafından havaya kaldırılması, havada tutulması olayı) uçurduğu hücrelere ilaç taraması yaptı. İlacın etki göstermesi üzerine canlılığını yitiren hücrelerin düştüğünü, ilaca direnç gösterenlerin ise havada kalmaya devam ettiğini anlattı.

Şekil 4

  Dr. Gözde “Bakterilerde önemli bir konu ilaç belirlemedir. Bakteri için hastaya bir antibiyotik verileceği zaman bakteriden kültür alınıyor, o kültür 2-3 gün hastane ortamında büyütülüyor, bu işlemle hangi antibiyotik işe yarayacak o anlamaya çalışılıyor. Benim çalışmamda ise örneklerdeki bakteri tespit edildikten sonra bir saat içinde hangi antibiyotiğin kullanılması gerektiği belirlenecek. Biz de bu testle ilaç çalışır mı sorusuna evet-hayır cevabını verebileceğiz. Gereksiz antibiyotik kullanılmayacak.” dedi.

Şekil 5

  Kendisiyle yapılan röportajda ise hedeflerini açıklarken Einstein’in “Başarılı olmaya değil, değerli olmaya çalışın.” sözüyle başladı. Başarılı olmak bir hedef ama asıl büyük hedefinin kendi yaşamına, bilime, insanlara bir değer katmak olduğunu söyledi.

Hazırlayan: İrem Yakut

Referanslar

Doç. Dr. Elif Nur FIRAT KARALAR

  Bu yazımda Doç. Dr. Elif’ten bahsetmek istiyorum. Hücre iskeletine ve ardından sentrozomlara olan tutkusunu yaptığı ilk deneyden merak ederek fark etmiştir. Tutkusunu çalışmalarıyla destekleyerek ödüllere ve başarılara imza atmıştır.

Şekil 1

  Bilkent Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okuyan Elif Nur Fırat-Karalar, lisans eğitiminin ardından Berkeley'deki California Üniversitesi'ndeki doktora çalışması için ABD'ye taşınmıştır. Burada Matthew Welch'in gözetiminde “aktin çekirdeklenme mekanizmalarını” araştırmıştır. Stanford Üniversitesi'ndeki Tim Stearns laboratuvarındaki doktora sonrası çalışması sırasında, proteomik yaklaşımları kullandı ve sentriol biyogenez için yeni düzenleyici yolları ortaya çıkaran sentriol proteom ve yakınlık interaktomunu belirlemiştir. 2014 yılında Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde araştırma laboratuvarını kurmuştur. Doç. Dr. Elif, memeli sentrozom kompleksinin temel biyolojisinin yanı sıra siliyopatiler de dahil olmak üzere gelişimsel bozuklukların altında yatan moleküler kusurların ortaya çıkarılmasına yaptığı katkılardan dolayı Sağlık Bilimleri alanında prestijli TÜBİTAK Teşvik Ödülü'ne layık görülmüştür. Ödülünü Cumhurbaşkanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve TÜBİTAK Başkanı'nın elinden almıştır. Ve Sabri Ülker Uluslararası Bilim Ödülü'nü aldı. Yaşam bilimleri alanında ülkenin gelecek vaat eden genç bilim insanlarından biri seçilmiştir.

  Daha sonrasında 2000’li yıldan günümüze kadar ödüller almıştır ve çalışmalarına devam etmektedir:

  2000 yılından beri 40 yaş altı bilim insanlarını seçen Moleküler Biyoloji Örgütü tarafından Araştırmacılar Programına seçilen ilk Türk bilimi insanı oldu. LOREAL-UNESCO Bilimde Kadın Ödülü 2015'e Lösemi Hastalığında Sentrozom incelemesiyle layık görülmüştür.

2017 yılında; TÜBA-GEBİP ödülünü Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda aldı.

2019 yılında; Hücre İskeleti Araştırma Laboratuvarı kurucusu Dr. Elif Nur Fırat Karalar, Uluslararası Bilimde Kadınlar ve Kız Çocukları Günü'nde Newton-Katip Çelebi projesini tanıtmıştır.

İBG (İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi) Bilim Günü'nde İBG Bilim Madalyası Ödülü'nü aldı. Bilim Madalyası, her yıl yaşam bilimleri alanında öncü ve farklı araştırma geçmişine sahip Türk bilim insanına verilmektedir.

2020 yılında; Bilim Kahramanları Derneği Genç Bilim İnsanı Ödülünü almıştır.

2021 yılında; Koç Üniversitesi'nde Doçent rütbesine yükseldi. Dr. Fanni Gergely ile ortak projelerinin Newton Ödülü 2020 için kısa listeye giren projelerden biri olarak seçilmesi nedeniyle Doç. Dr. Elif, sertifikasını Prof. Hasan Mandal ve İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Sir Dominick Chilcott'un elinden düzenlenen ödül töreninde almıştır.

  Ayrıca Doç. Dr. Elif'in 2022de başlayan “Tanı ve Tedavi Stratejilerinin Geliştirilmesi İçin Süper Çözünürlüklü Görüntüleme Çekirdeği - KUSIM Oluşturulması” konulu proje, disiplinler arası işbirliğine ve eğitime öncelik verecek, Türkiye'deki ve dünyadaki araştırmacıların katılımına açık olacak. 

Şekil 2

  Son olarak bilimle ilgili aldığı en iyi tavsiyesiyle yazımı bitirmek isterim: Rolleri bölümlere ayırmanın önemi, evde bir anne olarak ve laboratuvarda bir bilim insanı olarak iş yaşam dengesini kurmak önemli demiştir. Aynı şekilde bizlerde okulda öğrenci, sosyal hayatta birey, evde sorumluluk sahibi kişileriz. Zaman yönetiminde titiz davranmalıyız.

Şekil 3

Hazırlayan: İrem Yakut

Referanslar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri

  Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri Dilanur Gümüşkaya   Gen duplikasyonu teorik olarak, bir DNA parçasının kopyalanıp her iki kopyanın da korunduğu kromozomal mutasyondur. Fakat bu mutasyon, genomda yeni dizilimler meydana getirip yeni genlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir durumdur. Bu nedenle duplikasyonlar canlının yeni biyolojik fonksiyonlar kazanmasını sağlayarak evrimde anahtar rol oynamaktadır.   Bir duplikasyonda kopyalanan parça genellikle orijinal parçanın hemen ardında konumlanır ve bu modele tandem (ardışık) duplikasyon adı verilir. (Şekil 1) Şekil 1 Nasıl Gerçekleşir?   Gen duplikasyonları mayoz bölünmede eşit olmayan krossover lar veya replikasyon sırasında meydana gelen hatalar nedeniyle gerçekleşebilir.   Mayoz I’in Profaz aşamasında sinaps oluşturmuş kromozomların orantısız ve yanlış eşleşmeleri duplikasyonu meydana getirir. Bu hata sonucu hem duplikasyon hem de delesyon gerçekleşir. (Şekil 2) Şekil 2   Duplikasyon, evrim açısından oldukça önem taşımak