Ana içeriğe atla

Tarih


Prof. Kâmile Şevki Mutlu

 

Şekil 1 : Kâmile Şevki

 Sayın Prof. Kâmile Şevki Mutlu’dan önce de bilim dünyasına emek vermiş Türk kadınları bulunmaktadır. Fakat Prof. Kâmile Şevki Mutlu’nun bendeki yeri apayrıdır. Yazımın devam eden kısımlarında bu durumun nedenini daha net açıklayacağım elbette fakat şimdi gelin hayatını ve çalışmalarını inceleyelim.

 Kâmile Şevki 1906 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Annesi Fatma Rahime Hanım babası ise avukat Mehmet Şevki Beydir. Kendisinden 4 sene önce dünyaya gelen bir de ablası vardır. Ablası Nigar Şevki Türkiye’nin ilk kadın hukukçusudur. 

 Kâmile Şevki 1924 yılında İstanbul Kız Lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesine girdi. O dönemde Dr. Besim Ömer Paşa’nın öncülüğü ile Haydarpaşa Tıp fakültesine ilk kez kız öğrencilerin kabulünün gerçekleşmesinden ve 10 kız öğrencinin kabul edilmesinden 2 sene geçmişti. Kabul edildikleri dönemde henüz kadınların erkeklere göre daha “naif bir yapıları” olduğu düşünülmekteydi ve kız öğrencilerin derslerinde iğrenmeden, tiksinmeden ve korkmadan başarılı olup olamayacakları merak konusuydu. Fakat kısa bir süre içerisinde Kızlar Cumhuriyet evlatlarının nasıl başarılı ve güçlü olduğunu kanıtlamış ve bu tür düşüncelerin azalmasını sağlamışlardı. Ne yazık ki bu düşünceler o dönemden bugüne kadar bitmemiş ve hâlâ karşımıza çıkmaktadır.

 Kâmile şevki öğrencilik dönemi içerisinde de çok çalışmış ve 3. sınıfta karşılık beklemeden patoloji laboratuvarında çalışmaya başlamıştır. Zaman geçtikçe lenfogranülomatoz üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmış ve bulguları üniversite hayatının 4. senesinde Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuasında yayımlanmıştır. O dönemlerde Türkiye’de henüz mikrofotografi tekniği gelişmediğinden dolayı yayın içerisinde bulunan çizimleri çini mürekkebi kullanarak kendi elleriyle hazırlamıştır. Yayımladığı makale Türk kız öğrencilerinin yayımladığı ilk makale olasılığını taşımaktadır (1).  Kâmile şevki daha sonraki yıllarında da lenfogranülomatoz üzerinde çalışmalar yapmaya devam etmiştir ve çalışmaları günümüzde de büyük önem taşımaktadır.

 Öğrencilerin başarılarını göstermeleriyle Türk kızlarının üniversitelere girmelerindeki sorunlar azalmış olsa dahi bir süre sonra mezun olan Tür kadınlarına kamuda görev verilmedi ve hatta asistan kadrolarına da alınmadılar. İlk kez 1930 yılında mezun olan Tür kadınlarına Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kadın doktorlara görev vermeye başladı. Kâmile şevki böyle bir dönemde kadın doktorlara ilk destek verenler arasında bulunan Prof. Dr. Hamdi Suat Aknar’ın yönetiminde olan Tıp Fakültesi Patoloji kürsüsüne atandı. Asistan olarak da lenfogranülomatoz üzerinde çalışmalarını yürüttü ve deneysel çalışmaları ile görüşlerini Dördüncü Milli Türk Tıp Kongresinde bildiri olarak sunmuştur. Bu bildiri Türk kadın hekimlerimizin Ulusal Tıp Kongrelerinde sunduğu ilk bildiri olma olasılığını korumaktadır (1).  Daha sonraki dönemlerde Dr. Kâmile Şevki Türk kadın hekimlerin gerçekleştirdiği ilk ortak çalışmada da imzasını ortaya koymuştur.  Asistanlık döneminde Prof. Dr. Hamdi Suat Aknar ile malign granülomatöz üzerinde histobakteriyolojik araştırmalar yapmış ve çalışmalarını Alman bilim dergisinde 1931 senesinde ortaklaşa yayımlamışlardır.  10.7.1932 senesinde başasistan ve bir sonraki gün ise dermatoloji alanında uzman oldu.

 İki ayrı alanda da uzmanlığını aldıktan yaklaşık bir sene sonra Dr. Kâmile Şevki 1933 ve 1935 yılları arasında fakültesi tarafından Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Enstitüsüne gönderildi. Burada alanında en iyilerden biri olan Robert Röessle’nin yanında çalışmalara başladı. Berlin'de böbrek üstü bezinin medulla bölümünde bulunan chromaffine hücreleri üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı. Çalışmaları sayesinde chromaffine hücrelerinin sitoplazmalarında bulunan granüllleri ortaya çıkaran ve “Şevki metodu” olarak isimlendirilen yeni bir teknik geliştirdi. Çalışmalarının sonuçları çizimleriyle birlikte Virchow Arşivi 1934 sayılarından bir tanesinde ve birçok kez histoşimi teknik kitaplarında yayımlandı.

Şekil 2: Virchow Arşivi 1934 (1).

 Bir Cumhuriyet kadını ve bilim insanı olan Kâmile Şevki Almanya'dayken eski okul müdiresi S. Hanım onu ziyaret etmek ister. S. Hanımın Kâmile Şevki hanımı bir tanıdıkları ile tanıştırmalarının ardından Kâmile Şevki ilgin sözlerle ve olaylarla karşılaşır. Bu anılarını kendi sözlerinden dinleyelim:

Şekil 3: Kâmile Şevki'nin unutulmaması gereken anısı ve sözleri.

 Türkiye’nin ilk kadın patoloji uzmanı olması Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın 28.06.1935 tarihli belgesinde görülmektedir. Buraya kadar anlattıklarımda da görülmektedir ki Prof. Kâmile Şevki Mutlu alanında birçok ilke imza atmış bir Türk kadınıdır. O zamanlarda Ankara’nın temsil ettiği yenilikleri ve devrimleri alanında başarıyla uygulamaya çalışmıştır. Fakat tarihte ilkleri gerçekleştirmek her zaman zordur ve Kâmile Şevki’nin de karşısına birçok zorluk çıkmıştır. İstanbul’a gitmek ve daha rahat koşullarda çalışmak yerine Ankara’da kalıp ülkesinin bilimde ilerlemesine destek olmayı seçmiştir. Ülkedeki vatandaşların patolojinin ne anlama geldiğini yeterince bilmemelerinin yarattığı zorluklar bir yana dursun çalıştığı hastanenin başhekiminin patoloji bilimine gerekli önemi vermemesi çalışma koşullarını iyice zorlaştırmıştır.  Deneyimlerinden yola çıkarak Kâmile Şevki Autopsie Metodunu yazar ve şu sözleri söyler ““Autopsie Metodu” adlı kitabımda bir otopsi salonunun nasıl ve nerede düzenlenmesi gerektiği üzerinde uzun uzadıya durmuşumdur.” 

Şekil 4: Prof. Kâmile Şevki Mutlu

Türkiye’de ilk kadın tıp profesörü olan Kâmile Şevki 1945 senesinde kurulan Ankara Tıp Fakültesinin gelişmesinde önemli roller oynamıştır. O dönemlerde patolojiden histoloji bölümüne transfer edilmiş ve bu bölümün ülkemizde gelişmesi için olağanüstü çabalar sarfetmiştir.

  Prof. Kâmile Şevki Mutlu hayatı boyunca yaptığı çalışmalar ile birçok ödül de almıştır. Fakat en büyük ödülü Kalbinde müthiş bir Atatürk sevgisi taşıyarak ülkesinin gelişimi için gösterdiği gayretler ve kaderin ortak çalışmasıyla almıştır.  Ancak aldığı bu ödül diğerlerine nazaran kalbinde buruk bir his bıraktığı aşikardır. Ödül ne diye soracak olursanız kalbinde her daim sevgisini taşıyarak hayatı boyunca izinden gitmeyi amaç edinmiş olduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının Etnografya müzesinden Anıtkabir’e taşınmasında aldığı görevdir. Bu anıyı gelin kendi cümlelerinden öğrenelim. 

Şekil 5: Prof. Kâmile Şevki Mutlu’nun Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e taşınması sırasındaki hatırası (1).

Şekil 6: Atatürk’ün tabutunun açılışı (2)

                                                Şekil 7: Atatürk’ün tabutunun açılışı (3)

Şekil 8: Atatürk’ün tabutunun açılışı (3)

 Sanırım Kâmile Şevki Mutlu'nun benim için yerinin neden ayrı olduğunu anlamışsınızdır fakat ben yine de açıklayayım. Ne yazık ki günümüzde de Kâmile Şevki ve o dönemlerde tıp okuyan ve bitiren kadın doktorların yaşadığı zorlukları hâlâ yaşamaktayız. Hatta bu zorluklar gittikçe artmaktadır. Yalnızca karşı cinsin baskılarına değil hemcinslerimizin de baskılarına maruz kaldığımız bilimin ne demek olduğunu gittikçe unuttuğumuz dönemlerdeyiz.  Fakat geçmişte bilime hayatını adamış bu Cumhuriyet kadını çabalarıyla ve başarılarıyla hâlâ yolumuzu aydınlatmakta, durumumuzu düzeltmenin imkansız olmadığı bizlere göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün görmeyi arzuladığı ülkesine bağlı, çalışkan, iyi yürekli bir Türk vatandaşı olarak kendini yetiştirmiş ve daha nicelerinin yetişmesine katkı sağlamıştır. Hepimiz için böyle başarılarla dolu ve gelecek nesillere bizlerden yıllar sonra da ışık olan hayat hikâyelerine sahip olmamızı diliyorum.

Hazırlayan: Beyza Gülçin ERACUN

Referanslar

Dilhan Eryurt

Şekil 1: Dilhan Eryurt; 29 Kasım 1926, İzmir -  13 Eylül 2012, Ankara.

Dilhan Eryurt Kimdir ?

Türk gök fizikçi. Araştırmaları ile Güneş'in ve yıldızların evrimi çalışmalarına katkıda bulunmuş bir bilim insanıdır. 29 Kasım 1926’da İzmir'de doğdu. Babası, 1944'te Denizli milletvekili olarak TBMM'ye giren Abidin Ege’dir. Eski Erzurum milletvekillerinden Sabahattin Eryurt'un eşidir.

Şekil 2

Şekil 3:Tevfik Oktay Kabakçıoğlu

Dilhan Eryurt’un Eğitim Hayatı ve Çalışmaları

  İlköğrenimini Ankara'da tamamlayarak Ankara Kız Lisesi'ne devam etti. Lise mezuniyetinin ardından İstanbul Üniversitesi Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü'ne girdi. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi'nde astronomi bölümü açmak üzere görevlendirilen Tevfik Oktay Kabakçıoğlu'nun yanında 2 yıl boyunca fahrî asistanlık yaptı. Lisansüstü çalışmalarına bir süre Michigan Üniversitesi'nde devam etti ve 1953'te Ankara Üniversitesi Astrofizik Anabilim Dalı'nda doktorasını ve ardından doçentlik çalışmalarını tamamladı.

Şekil 4

NASA’da Görev Yapan İlk Türk Bilim Kadını!

  1959'da Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın bursuyla 2 yıllığına Kanada'ya gitti. Burada Prof. Dr. Alastari G. W. Cameron ile çalıştı. Ardından ABD’ye giderek önce Amerikan Soroptimist Federasyonu bursuyla ABD'de Indiana Üniversitesi'nde görev aldı. Üniversiteye bağlı Goethe Link Gözlemevi'nde yıldız modelleri yapmakla tanımış Prof. Dr. Marshall Wrubel ile çalıştı.

  Bu deneyimden sonra NASA'ya bağlı Goddard Uzay Araştırma Enstitüsü'nde görev aldı. Çalışmalarına NASA'da devam eden Alastair G. W. Cameron ile Güneş tarihi üzerine araştırmalar yaptı. Bu dönemde Goddard Uzay Araştırma Ensitütüsü’ndeki görevi sırasında kurumda çalışan tek kadın astronomdu.

  Ay'a ilk iniş için yaptığı çalışmalar nedeniyle 1969'da Apollo Başarı Ödülü ile ödüllendirildi. (Aylin Yazan).

  Daha sonraTürkiye'ye dönerek ODTÜ'de astrofizik anabilim dalını kurdu. Burada 1 yıl görev yapan Eryurt, bu sırada TÜBİTAK’ın desteğiyle I. Ulusal Astronomi Toplantısı'nı düzenledi.

Şekil 5: Ulusal Astronomi Toplantısı (1968, ODTÜ). Dilhan Eryurt önde beyaz ceketli. Solunda ise Nüzhet Gökdoğan bulunuyor.

  1969-1973 arasında NASA'da bilimsel araştırmalarını sürdürdü. 1973 yılında ODTÜ Fizik Bölümü'ne dönerek astrofizik ana bilim dalını kurdu. 1977 yılında Tübitak Bilim Hizmet ve Teşvik Ödülü ile ödüllendirildi. 1988’de 6 ay kadar fizik bölümünün başkanlığını yürüttükten sonra 5 yıl süreyle Fen Edebiyat Fakültesi dekanlığı yaptı. 1993 yılında emekliye ayrıldı.

Şekil 6: Google’ın Dilhan Eryurt’u Anmak İçin Tasarladığı “Doodle”.

  Prof. Dr. Dilhan Eryurt'u, onun 5 doktora öğrencisinden biri olan ve Türk Astronomi Derneği'nin başkanlığını yapan Erciyes Üniversitesi'nden Prof. Dr. İbrahim Küçük anlatıyor:

https://youtu.be/XPQCuTWZ9As



Şekil 7


Şekil 8

Şekil 9: Alastair Graham Walter Cameron


Şekil 10: Carl Sagan

  Prof. Dr. Dilhan Eryurt tez, rapor, bildiri, kitap bölümü ve makale olarak 1956 ile 2009 yılları arasında 46’sı İngilizce, 13’ü Türkçe olmak üzere toplamda 59 çalışma yayınladı.

  Bunlar arasında A.G.W. Cameron’la birlikte 1967’de Canadian Journal of Physics’e yazdıkları makale (Early and main sequence evolution of stars in the range 0.5 to 100 solar masses), astrofizik dünyasının ünlü çalışmalarından biri olmakla birlikte ünlü astrofizikçi Carl Sagan, 1972’de Nature dergisinde yayımlanan bir çalışmasında Dilhan Eryurt’un bu makalesine atıfta bulunmuştu.

 Bu makale Güneş’in yapısı, evrimi ve Güneş’ten gelen nötrinoların hesaplanması üzerine araştırmaları kapsıyordu. Bu çalışmaların sonucunda çok önemli yeni sonuçlara ulaşıldı. Yeni bilgiler, Ay yolculuğuna çıkacak astronotları da ilgilendiriyordu. 

İlgili makaleye erişim sağlayabilmek için;

https://cdnsciencepub.com/doi/10.1139/p67-294

Aldığı Ödüller

  1. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından verilen Başarı Ödülü 1942
  2. NASA Apollo Başarı Ödülü 1969
  3. New York Astronomi Kulübü Onur Belgesi
  4. Bilim Ödülü 1977
  5. Şeref Üyeliği 1977
  6. Ulusal Gözlemevi Onur Plaketi
  7. Rotary Club Onur Belgesi
  8. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı Hizmet ve Şükran Plaketleri
  9. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Hizmet ve Şükran Plaketleri
  10. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğü Hizmet ve Şükran Plaketleri


Şekil 11

  Eryurt, 13 Eylül 2012'de Ankara'da geçirdiği bir kalp krizi sebebiyle hayatını kaybetti.

Hazırlayan: Sueda ATİK

Referanslar

  • Alp Akoğlu; “Astrofizikte Öncü Bir Bilim Kadını Dilhan Eryurt”, Bilim ve Teknik (TÜBİTAK), sayı 360, Kasım 1997, s. 74-80. Ankara.
  • Naymansoy, G. (2009). Türkiye’de Bilim Kadınları ve Bilimin Gelişimine Katkıları. Basılmamış Doktora Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

İnternet Kaynakları

Görsel Kaynaklar

Prof. Dr. Türkan Saylan

Şekil 1: Prof. Dr. Türkan Saylan

  Türkan Saylan 13 Aralık 1935 yılında İstanbul’da doğdu. 1953 yılında kandilli kız lisesini bitirdikten sonra, İstanbul Tıp Fakültesine girdi ve 1963 yılında mezun oldu. 1964 yılında uzmanlığını almak için çalışmalara başladı ve dört sene sonunda 1968’de SSK Nişantaşı Hastanesinden Deri Ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını aldı. Aynı sene İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Dermatoloji Anabilim Dalı’nda Başasistanlık yapmaya başladı.1971 yılında İngiltere’de ileri eğitim aldı ve 1976’da İngiltere’de, 1974’te Fransa’da kısa süreli çalışmalar gerçekleştirdi. Bu süre zarfında 1972 yılında doçent oldu. Ardından 1977 yılında ise Profesör unvanını aldı. 1982-1987 yıllarında bir zamanlar başasistanlığını yaptığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Dermatoloji Anabilim Dalı’nda Başkanlık yaptı.

 "Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak" amacı ile kurulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin kuruluşunda yer almıştır ve 21 Şubat 1989 tarihinde dernek kurulduktan sonra Genel Başkanlığını yapmıştır. 1990 yılında İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kuruluşunda yer almıştır. Aynı zamanda kadın sağlığı derslerinin koordinatörlüğü ile müdür yardımcılığını yapmıştır. Yine 1990 yılında “Öğretim Üyeleri Derneği’ni” kurduktan sonra ilk dönem 2. Başkanlığını yapmıştır. 1995 yılında Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (TÜRKÇAĞ) ve Kandilli Kız Lisesi Kültür Ve Eğitim Vakfının (KANKEV) kuruculuğunu ve başkanlığını gerçekleştirdi. Dermatopatoloji Laboratuvarının Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Ve Behçet Hastalığı polikliniklerinin kurulmasında görev almıştır. 2002 yılında emekli olana kadar Dermatoloji Kliniği öğretim üyeliği yapmıştır ve 13 Aralık tarihinde emekli olmuştur.  

Lepra (Cüzzam) Ve Türkan Saylan

Şekil 2: 14. yüzyılda bir Cüzzamlı.

  Türkan Saylan’ın Cüzzam ile ilgili çalışmalarını anlatmaya başlamadan önce bu hastalık hakkında bilgi vermek daha doğru olacaktır. Cüzzam, Mycobacterium Leprae olarak adlandırılan bir bakteri türünün sebep olduğu kronik bir hastalıktır. Bu bakteri türü bulaş ardından, herhangi bir etkiye neden olmadan önce yaklaşık 20 yıl kuluçka dönemi geçirir. Kuluçka döneminden sonra Cüzzam hastalığının karakterize etkilerinden olan, sinirsel his kaybına, körlüğe, cilt hasarlarına ve bundan dolayı meydana gelen enfeksiyonların oluşmasına neden olmaktadır. Yüzyıllar boyunca Cüzzamlı hastalar hem fiziksel hem de psikolojik anlamda acı içerisinde yaşamışlar ve toplumdan dışlanmışlardır. Bunun en büyük etkileri ortaçağ dönemlerinde görülmektedir. Öyle ki Cüzzamlı hastaları toplum günahkarlar gözüyle görüp cezalandırıldıklarını düşünmüşlerdir. Hatta J.S. Bach’ın bu konuyla ilgili dinsel Kantatı mevcuttur.

  Prof. Dr. Türkan Saylan Cüzzam ile ilgili çalışmalara 1976 yılında başlamıştır. Aynı yıl Cüzzamla Savaş Derneği’ni kurmuştur (1). 1981 ve 2002 yılları arasında Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesinde gönüllü olarak Başhekimlik yaptı. 1986 yılında Hindistan’da “Uluslararası Ghandi Ödülü’nü” aldı. 2006 senesine kadar Dünya Sağlık Örgütü’nde (WHO) Lepra alanında danışmanlık yaptı. Uluslararası Lepra Birliğinde (ILU) başkan yardımcılığı ve kurucu üyelik yaptı. Uluslararası Lepra Derneğinde ve Avrupa Dermatoloji Ve Veneroloji Akademisinde üyeydi.

Aldığı Ödüller (1)

  • “Dowling Kulübü Onur Üyesi” İngiltere Dermatologları Derneği, 1978
  •  “Uluslararası Gandi Ödülü” Hindistan Hükümeti’nce, 1986
  • “Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü” 1990,
  • “Melvin Jones Ödülü” Rotary Kulüpleri, 1991
  •  “Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi,
  • Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği tarafından Onur Üyesi seçildi, 1996
  • “Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi (İkinci kez), 1996
  •  “Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü” İncirli Lions Kulübü, 1996
  • “Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary Kulübü, 1997
  • “Atatürk Ödülü” Tuzla Rotary, 1997
  • “Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk  Lions Vakfı, 1997
  • “Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü” 1998
  • “75. Yıl Ödülü”  Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb.,1998
  • “Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü” ADD İstanbul Şubesi, 1999
  • “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur Ödülü” Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi, 2000
  • İtalya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü” 2001
  • “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Ödülü” Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle, 2001
  • “Education and Modernization Award” Atatürk Society of Amerika Amerika / Atatürk Topluluğu, 2001
  • “Sanat Kurumu Onur Ödülü” 2002
  • “Atatürk / Çağdaşlık Ödülü” Dünya Atatürkçü Kuruluşları, 10 Kasım 2003
  • “En Başarılı Kadınlar Onur Ödülü“ Oriflame Türkiye, 2003
  • “Üstün Hizmet Ödülü” Yıldız Teknik Üniversitesi, 2004
  • “Eğitim Ödülü”   TED Koleji, 2004
  • “100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü” Rotary Kulübü, 2004
  • “İnsan Hakları Ödülü”  Izmir Karşıyaka Belediyesi, 2004
  • “Türkiye’nin En İyi Eğitimcisi” Ödülü  Tempo Dergisi, 2004  
  • “Yılın En Yürekli Kadını Ödülü” Kültür Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencileri, 2004
  • “Puduhepa Ödülü” Adana Kütür Sanat Derneği, 2005
  • “Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü, Ekim 2005
  • “Toplumsal Barış Ödülü” Barış Radyo, 2005
  • “İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü” SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı, 2005
  • “Eğitim Ödülü“, Oriflame Türkiye, 2005
  • “İyi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakfı, 2006
  • “Sosyal Sorumluluk Ödülü“ TÜHİD – 5.Altın Pusula, 2006
  • “Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü” Dünya Gazetesi, 2006
  • “Bilim Günleri Onur Ödülü“ İstanbul Üniversitesi, 2006
  • “ÇEK Eğitim Ödülü” Çağdaş Eğitim Kooperatifi, 2007
  • “Onur Ödülü”, Maltepe Üniversitesi Zirvedekiler İletişim Ödülleri kapsamında Maltepe Üniversitesi, 2007
  • “Yılın Keçisi Ödülü” Gururlu duruşu ve çağdaşlaşma yolundaki inadı nedeniyle Fethiye / Ölü Denizli Belediye Başkanlığı, 2007
  • “Cumhuriyetimizin Yılmaz Savaşçıları Onur Ödülü” Mersin/Yenice halkının oylarıyla Yenice Belediyesi’nce, 2007
  • “Örnek Kıdemli Vatandaş Ödülü” TÜRYAK ve Hacettepe Üniversitesi’nce 2007
  • "Melvin Jones Ödülü” 118. Lion Kulübünce 2. kez 2007
  • “Hizmet Ödülü” Tıp ödülleri kapsamında Bayındır Hastanesi’nce, 2007
  • “Hizmet Ödülü” Eminönü Rotary, 2007
  • “Hizmet Ödülü” Metropolitan Rotary, 2007
  • “Yılın En Başarılı Kadını Ödülü” Böbrek Vakfı, Mart 2008
  • “Aydınlanma Onur Ödülü” Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED), 2008
  • „Margarette Golding Ödülü“ 2008
  • “Yılın Sivil Toplum Önderi”, Ekonomist Dergisi, 2008
  • “THK’ye Destek Veren Ödülü” Türk Hava Kurumu’nca”, Şubat 2009
  • “Yılın En İyi Sivil Toplum Örgütü Ödülü”Wenice’den
  • 8. Vehbi Koç Vakfı Ödülleri – Eğitim Ödülü”, 2008’deki başarılı eğitim çalışmaları nedeniyle, 26 Şubat 2009
  • “2008 Cumhuriyet Kadını Ödülü” Efe Güray Vakfı’nca, 8 Mart 2009
  • “Cumhuriyet Erdemlerini Yaşatan Ödülü” ANAÇEV’ce, 8 Mart 2009
  • “Sosyal Sorumluluk Projeleri Başarı Ödülü” Türkiye Magazin Gazetecileri Derneği, 2009
  • “Ege’de Yılın Annesi Onur Plaketi” Ege TV ve Radyo Ege tarafından, 11 Mayıs 2009
  • “Onur Üyeliği”, Kadın Yazarlar Derneği’nce, 08.05.2009
  • Boğaziçi Üniversitesi’nce “Fahri Doktora” unvanı, 13 Mayıs 2009

Vefatı

  Türkan Saylan 17 sene boyunca meme kanseri ile mücadele ettikten sonra 18 Mayıs 2009 tarihinde saat 04:45’de vefat etmiştir.

  Türkan Saylan’ın vefatı bilim dünyasını derinden etkilemiştir. Şekil 3’de öğrencisinin kaleminden Türkan Saylan anlatılmaktadır. 

Şekil 3: Öğrencisinin kaleminden Türkan Saylan (2). 


Vefatının Ardından Verilen Ödüller
(1)

  • “Atatürkçü Aydınlanma Ödülü” Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu’nca, 25 Mayıs 2009 
  •  “Özgür İnsan Ödülü” Osmaniye Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneğince, 4 Haziran 2009
  • “Sevgi, Barış, Dostluk Ödülü” Karadeniz Ereğli Belediyesi’nce, 4 Temmuz 2009
  • “Yılın Empati Ödülü” Türk Psikoloji Danışma ve Rehberlik Derneği, 21 Ekim 2009
  • “Ahmet Taner Kışlalı Aydın İnsan Onur Ödülü”, Kabataşlılar Derneği, 13 Ocak 2010 (TS nezdinde ÇYDD’ye)
  • “Yılın Annesi”, CHP Kadın Kolları, 09.05.2010
  • “Mor Barış”, internet sitesinde ilk kez organize edilen ödül için 3 bin aday gösterildi. Türkan Saylan oyların çoğunluğunu toplayarak ödül’ün sahibi oldu.

Hazırlayan: Beyza Gülçin ERACUN

Referanslar

Prof. Dr. Remziye Hisar


Şekil 1: Prof. Dr. Remziye Hisar

  Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda çağdaş bilimin öncülerinden olan, 1902 yılında Üsküp’te doğan Remziye Hisar, Darülfünun ’da fen bilimleri eğitimi alan ilk kadınlardan biridir ve kimya alanının Türkiye'deki ilk kadın öncüsü olarak kabul edilmektedir.

  Annesi Ayşe Refia Hanım, babası İstihkâm Yarbayı Salih Hulusi Bey’dir ve ailenin dört kızından biridir. Ailesi, Meşrutiyetin ilanından bir yıl sonra İstanbul'a göç etmiştir. Remziye Hisar eğitim hayatına başladığı, Davutpaşa'daki üç yıllık mekteb-i iptida-i'yi (İlkokul), bir yılda henüz dokuz yaşında iken tamamlamıştır. Ardından İttihat ve Terakki Mektebi ve Emirgan İnas Rüştiyesine devam etti İstanbul Darülmuallimatı'na (Kız Öğretmen Okulu) geçiş yaparak, eğitimini bu okulda sürdürdü. 15 Temmuz 1919 tarihinde okulun Darülfünun'a hazırlamak üzere oluşturduğu iki sınıflık bölümünden birincilikle mezun oldu. Darülmuallimat'tan mezuniyetinin ardından Kız öğrencilerin erkek öğrencilerden ayrı ders gördüğü Darülfünun'un kimya bölümüne kaydını yaptırdı. Bu bölümde o dönem eğitim gören üç kadından biriydi. Kimya bölümünü seçme sebebini şu cümleler ile açıklamaktadır; "Fen derslerinde kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum" .

  Darülfünun'undaki eğitimini tamamlayıp öğretmenlik yapmak üzere İstanbul’dan ayrılarak Azerbaycan’a gitti. Orada, Yüzbaşı Doktor Reşit Süreyya Bey ile tanıştı. 20 Nisan 1920'de onunla evlendi ve aynı yıl eşi ile birlikte İstanbul'a döndü. Ertesi yıl oğlu Feza Gürsey'i, 1924'te ise kızı Deha Gürsey-Owen'ı dünyaya getirdi. Türkiye'de Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü bu dönemde Adana'da Darülmuallima'ya müdür olarak, eşi ise kolordu doktoru olarak tayin oldu.

  23 Nisan 1923 Cumhuriyet’in ilanının ardından Adana’daki görevinden istifa edip Paris’e gitti ve Sorbone Üniversitesinde kimya eğitimine başladı. Langevin ve Madam Curie gibi önemli ve tanınmış bilim insanlarının öğrencisi oldu ve Sorbonne Üniversitesinden doktora derecesiyle mezun olan ilk Türk kadını olarak, Türk kadınlarının bilim dünyasındaki yerini göstermiş oldu. 1933 yılında doktora tezini tamamlayarak Türkiye'ye döndü.

Şekil 2: 1920 yılında bir Gazete Haberi.

  1933-1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesinde kimya ve fizik kimya dersleri verdi. 1936 yılında bir süre için üniversiteden ayrıldı ve Hıfzıssıhha Müessesesi Farmakodinami Şubesinde Kimya Mütehassıslığı görevinde bulundu. 1947 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Kimya Kürsüsüne atanmıştır 1955 yılında Fransa’da "Officiel d'Academie" nişanına layık görülmüştür. 1959 yılında profesör olmuştur. 13 Haziran 1992'de hayata gözlerini yuman Prof. Dr. Remziye Hisar’ın kimya alanında yayınlandığı birçok makalesi ve önemli çalışmaları bulunmaktadır.

  Remziye Hisar yaşadığı dönemde, tüm dünyada hüküm süren cinsiyet eşitsizliğinin ve bu eşitsizliğin meydana getirdiği tüm zorlukların üstesinden gelerek, birçok ilke ve başarıya imza atmıştır.  Hayatını, milletini yüceltmek için kendini geliştirmeye adamış bir bilim insanıdır. Araştırmaktan çalışmaktan asla vazgeçmemiş bir Türk kadını olarak, çocuklarını da bu temelde yetiştirmiş bir annedir. Ülkemizde bilimin gelişmesine ve Türk kadınlarının bilim dünyasındaki varlığına ön ayak olmuştur. Hayatı Prof. Dr. Ali Alpar tarafından ‘’Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar’’ adlı eserde kaleme alınmıştır. 

Şekil 3

Hazırlayan: Ezgi Damla ÖZYÜREK

Referanslar


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri

  Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri Dilanur Gümüşkaya   Gen duplikasyonu teorik olarak, bir DNA parçasının kopyalanıp her iki kopyanın da korunduğu kromozomal mutasyondur. Fakat bu mutasyon, genomda yeni dizilimler meydana getirip yeni genlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir durumdur. Bu nedenle duplikasyonlar canlının yeni biyolojik fonksiyonlar kazanmasını sağlayarak evrimde anahtar rol oynamaktadır.   Bir duplikasyonda kopyalanan parça genellikle orijinal parçanın hemen ardında konumlanır ve bu modele tandem (ardışık) duplikasyon adı verilir. (Şekil 1) Şekil 1 Nasıl Gerçekleşir?   Gen duplikasyonları mayoz bölünmede eşit olmayan krossover lar veya replikasyon sırasında meydana gelen hatalar nedeniyle gerçekleşebilir.   Mayoz I’in Profaz aşamasında sinaps oluşturmuş kromozomların orantısız ve yanlış eşleşmeleri duplikasyonu meydana getirir. Bu hata sonucu hem duplikasyon hem de delesyon gerçekleşir. (Şekil 2) Şekil 2   Duplikasyon, evrim açısından oldukça önem taşımak