Ana içeriğe atla

Hamilelik Döneminde Folik Asit Desteğinin Önemi

 

Hamilelik Döneminde Folik Asit Desteğinin  Önemi
Beyza Gülçin Eracun


Şekil 1

  Folik asit sekiz grupta toplanan kompleks B vitaminlerinin bir grubu olan Folat vitamininin sentetik bir halidir. Folik asit hamilelik dönemi boyunca bebek sağlığı için oldukça önem taşıyan bir moleküldür. Yeşil sebzeler, tahıl unları, portakal ve karaciğer gibi besinlerde bulunur (Neyzi O., Ertuğrul T.(2010)). Adını “folium” kelimesinden alan Folat vitamini, proteinleri oluşturan aminoasitlerin metabolizmasında, nükleik asitlerin biyosentezinde ve metil gruplarının biyogenezinde rol oynamaktadır (Sobczyńska-Malefora A. ve ark. (2018)). Görevlerinden de anlaşılacağı üzere hamilelik dönemi boyunca, fetüse ait hücrelerin gelişimi, bölünmesi ve birbirleriyle olan etkileşimlerinin olağan düzeyde seyretmesi, rahmin genişlemesi ve annenin alyuvar hücrelerinin düzeyinde artışın olması açısından önemli bir noktada bulunmaktadır.

  Tablo 1’de gözlemlendiği gibi normalde kadınların günlük 400 µg folat vitamini almaları gerekirken, gebelik dönemi boyunca besinler ile her gün yaklaşık olarak 600 µg folat vitamini almaları gerekmektedir. Gebe kalma ihtimali bulunan kadınların ise besin kaynakları ile alabildikleri folat miktarına ek 400 µg folik asit desteği almaları gerekir. Diyet ile alınan folat miktarı genellikle yeterli olmamakla birlikte folik asit desteğine doktor kontrolü ile başlayıp devam etmeleri önerilmektedir. B grubu vitaminlerinden birinin eksik olması çoğunlukla diğerlerinin kullanımını engeller (Neyzi O., Ertuğrul T.(2010)). Herhangi birinin eksikliği görüldüğü takdirde tedavi/takviye sürecinde genellikle birlikte kullanımı önerilmektedir. Birinin fazla olması ise bir diğerinin eksikliğinin çok geç fark edilmesine neden olur.

Tablo 1: Kadınların günlük almaları gereken vitamin miktarları (Kabaran S. ve Ayaz A.(2013))

Şekil 2

  Hamilelik dönemi boyunca tüketilen Folat vitamini düzeyinin yeterli olması durumunda bu vitamin düşük riskini, düşük doğum ağırlığı fetal büyüme yetersizliği ve preterm doğum riskini düşürmekle birlikte; yeterli olmaması durumu, gelişen bebekte nöral tüp defekti, kardiyal anomaliler ve orofasiyal yarıklar gibi pek çok malformasyonun görünmesinde neden olur (Uzdil Z. ve Özenoğlu A. (2015)).

Nöral Tüp Defekti Ve Folat Vitamini

  Nöral tüp defekti bir merkezi sinir sistemi gelişim bozukluğudur. Nöral tüp gelişimi gebelik döneminin ilk 3-4. Haftalarında kapanmaya başlamaktadır. Kapanmasının geciktiği durumlarda ise Nöral tüp defekti (NTD) meydana gelir. Nöral tüp defektinin nedeni iyi bilinmelidir. Hamile kadınların folik asit tüketme miktarlarının gerekli düzeyde olmasıyla NTD görülme sıklığının azalmasını sağlamıştır. Bu nedenle Nöral tüpün gelişimini tamamlayıp kapanacağı haftalara kadar bebek gelişiminin olağan düzeyde devam edebilmesi için anne adayının folat vitaminini yeterli düzeyde alması önerilmektedir.

Şekil 3

  Nöral tüpün kapanmaması durumunda fetal sıvılar anne kanına ve amniyon sıvısına karışabilmektedir. Eğer hamileliğin 16-18. haftalarında fetal sıvıların içeriği anne kanında saptanırsa bu durum büyük olasılıkla NTD varlığına işaret eder. 

Şekil 4

  Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı ülkeler, tahıl unları ve unlu mamuller gibi bazı besinlere folik asit ekleyerek bireylerin günlük aldıkları folat vitamin düzeyinin yeterli miktarda olmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmışlardır. Daha önce de fazla alınan B grubu vitamininin bir diğerinin eksikliğinin geç fark edilmesine neden olabileceğini dile getirmiştim. Bu tür çalışmalar gereğinden fazla folik asit alınmasına ve B12 eksikliğinin olması gerekenden daha geç fark edilmesine neden olabileceğinden dolayı doğrulukları henüz tartışılmaktadır.   

Referanslar

  • Neyzi O., Ertuğrul T.(2010). Pediyatri (4. basım) Cilt 1. Nobel Tıp Kitapevleri LTD. ŞTİ. İstanbul.
  • Neyzi O., Ertuğrul T.(2010). Pediyatri (4. basım) Cilt 2. Nobel Tıp Kitapevleri LTD. ŞTİ. İstanbul.
  • Sobczyńska-Malefora A, Harrington DJ. Laboratory assessment of folate (vitamin B9) status. J Clin Pathol. 2018 Nov;71(11):949-956. doi: 10.1136/jclinpath-2018-205048. Epub 2018 Sep 18. PMID: 30228213.
  • Uzdil Z., Özenoğlu A. (2015). Gebelikte Çeşitli Besin Öğeleri Tüketiminin Bebek Sağlığı Üzerine Etkileri, Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi Cilt:4 Sayı:2 Sayfa: 117-121
  • Budak N.(2002). Folik Asitin Kadın Ve Çocuk Sağlığında Önemi, Erciyes Tıp Dergisi Cilt:24 Sayı:4 Sayfa: 209-214
  • Kabaran S., Ayaz A.(2013). Maternal ve fetal sağlık üzerinde B12, folik asit, A, D, E ve C vitaminlerinin etkileri, Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi Cilt:70 Sayı: 2 Sayfa: 103-112

Şekil kaynakları


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri

  Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri Dilanur Gümüşkaya   Gen duplikasyonu teorik olarak, bir DNA parçasının kopyalanıp her iki kopyanın da korunduğu kromozomal mutasyondur. Fakat bu mutasyon, genomda yeni dizilimler meydana getirip yeni genlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir durumdur. Bu nedenle duplikasyonlar canlının yeni biyolojik fonksiyonlar kazanmasını sağlayarak evrimde anahtar rol oynamaktadır.   Bir duplikasyonda kopyalanan parça genellikle orijinal parçanın hemen ardında konumlanır ve bu modele tandem (ardışık) duplikasyon adı verilir. (Şekil 1) Şekil 1 Nasıl Gerçekleşir?   Gen duplikasyonları mayoz bölünmede eşit olmayan krossover lar veya replikasyon sırasında meydana gelen hatalar nedeniyle gerçekleşebilir.   Mayoz I’in Profaz aşamasında sinaps oluşturmuş kromozomların orantısız ve yanlış eşleşmeleri duplikasyonu meydana getirir. Bu hata sonucu hem duplikasyon hem de delesyon gerçekleşir. (Şekil 2) Şekil 2   Duplikasyon, evrim açısından oldukça önem taşımak