Ana içeriğe atla

Sindirim Enzimleri Ve Laktoz İntoleransı

 

Sindirim Enzimleri Ve Laktoz İntoleransı
Senanur Karakuş

  Enzimler, bir reaksiyonun gerçekleşmesi için gereken aktivasyon enerjisini düşüren biyolojik katalizörlerdir. Sindirim enzimleri, sindirimde yer alan enzimlere verilen genel bir addır ve besinleri sindiren ve besin ögelerini küçük parçacıklara ayıran bileşiklerdir. Bazı sindirim enzimleri sindirim bezleri tarafından salgılanarak hücre içi sindirime katılır. Hücre dışı sindirim enzimleri ise pepsinojen, tripsinojen ve karboksipeptidaz gibi bazı inaktif zimojenlerde salgılanarak aktif hale getirilir. Sindirim enzimleri esas olarak pankreas, karaciğer, mide ve bağırsak duvarı tarafından salgılanırlar. (1)

    Tükettiğimiz besinler yalnızca vücudun emebileceği bileşenlere ayrıldığında bize besin sağlar ve bu süreç enzimler tarafından gerçekleştirilir. Sindirim sisteminde bu enzimlerin birçok örneği vardır. Örneğin, proteaz enzimleri, gıdadaki proteinlerin peptit bağını parçalayarak daha küçük polipeptitlere veya aminoasitlere ayırır. Lipaz enzimleri, lipitlerin ester bağlarının hidrolizini katalizleyerek yağ asitlerine ve gliserole parçalar. Amilaz, nişasta ve karbonhidratların monosakkaritlere parçalanmasında görev alır. Laktaz enzimi ise sütte bulunan bir şeker olan laktozu glikoz ve galaktoza dönüştürür. Sindirim enzimleri sindirim sistemi için önemli bir rol oynar çünkü daha küçük moleküller sindirim sisteminden kan dolaşımına daha kolay emilir. Emilen bu küçük moleküller daha sonra kan damarlarıyla ihtiyaç durulan vücut hücrelerine iletilir. (2)

Şekil 1

    Besinleri tamamen sindirmek için yeterli sindirim enzimlerinin salgılanmaması sonucunda enzim eksikliğine göre çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin laktoz intoleransında laktozun bağırsaklardan kan dolaşımına emilebilmesi için galaktoz ve glikoz adı verilen iki basit şekere dönüşmesi gerekir fakat bunu gerçekleştiren laktaz enziminin ince bağırsak tarafından yetersiz üretimi ya da olmaması sonucu laktoz parçalanmadan kolona geçer ve kolonda probiyotik bakteriler tarafından parçalanır. Bakteriyel fermantasyon sürecinde, büyük miktarlarda ve karbondioksit, metan, hidrojen ve yağ asitleri üretilir. Kolonda, laktozun parçalanması ve üretilen gazlar ve asitler çeşitli rahatsızlıklara yol açar. Bu sebeple laktoz intoleransına sahip kişiler süt ve süt ürünleri tükettiklerinde sindirim problemleriyle karşılaşırlar.

Şekil 2

   Laktaz enzimi eksikliğinin birçok çeşidi vardır. Örneğin bebeklerde görülen bir laktoz intoleransı olan konjenital laktaz eksikliği, laktaz enziminin üretimini sağlayan gen olan LCT geninde oluşan mutasyondan kaynaklanır. Bu kusurlu gen ebeveynden çocuğa geçer ve bebekte laktoz eksikliğine neden olur. Primer laktaz intoleransı en sık görülen otozomal resesif bir laktaz eksikliği türüdür. Yaşla birlikte insandaki LCT geninin ekspresyonunun azalmasından kaynaklanır. Sekonder laktoz intoleransı ise primer laktaz intoleransına daha nadir görülür. İnce bağırsağa zarar verebilecek inflamatuar bağırsak hastalığı, çölyak gibi hastalıklar nedeniyle laktaz üretiminin azalmasına neden olur. Bu durumlarda bağırsak mukozası zarar görür ve laktoz enzim aktivitesini etkiler ve laktaz eksikliğine yol açar. (3)

Referanslar

Görsel Kaynakları

https://www.nagwa.com/en/explainers/480180810123/ (1) Erişim Tarihi 16.09.2023)

https://www.paediatricnutrition.com/reintroducing-lactose-back-into-the-diet/  (2) Erişim Tarihi 16.09.2023)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Haftalık Planlayıcı (Yeni Yıla Özel)

  Buraya tıklayarak yeni yıla özel hazırladığımız ücretsiz haftalık planlayıcıyı indirebilirsiniz.