Ana içeriğe atla

Serotonin ve Kanser

 

Serotonin ve Kanser
Gülsüm Nur Bozkurt

  Serotonin (5-hidroksitriptamin, 5-HT), merkezi sinir sisteminde nörotransmitter, bağırsakta lokal aracı ve kanda vazoaktif ajan olarak görev yapan biyojenik bir monoamindir.

  Serotonin, etkilerini çeşitli sinyal yolaklarına bağlı birçok reseptörle etkileşim yoluyla göstermektedir.  Serotonin çok çeşitli normal ve tümöral hücreler için mitojenik bir faktördür.

  Agresif kanserlerde ve karsinoidlerde daha çok 5-HT1 ve 5-HT2 reseptörleri aracılığıyla büyümeyi uyarıcı etki göstermektedir. Tam tersi olarak düşük dozlarda serotonin, tümöre giden kan akışını azaltıp tümör büyümesini engelleyebilir, bu da serotoninin tümör büyümesi üzerindeki rolünün konsantrasyona bağlı olduğunu göstermektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda serotoninin metastatik süreçlerde, kanser hücresi göçünde ve anjiyogenezde bir aracı olduğu görülmüştür.

  Serotonin reseptör ifadelerinin düzensizliği bazı tümörlerin ilerlemesine sebep olmaktadır. Altta yatan mekanizma karmaşık olsa da, tümördeki serotonin düzeylerinin ve bunun spesifik reseptör alt tipleri ile olan etkileşiminin hastalığın ilerlemesi ile bağlantılı olduğu öne sürülmüştür. 

Şekil 1

Serotonin Yolağının Kanser Patogenezindeki Rolü Ve Kanser Tedavisinde Potansiyel Bir Terapötik Hedef Olarak Kullanımı

  Bir serotonin salınımı inhibitörü olan oktreotid, farklılaşmış nöroendokrin kanserlerde kullanılır ve triptofan hidroksilaz (TPH) inhibitörü telotristat, şu anda metastatik nöroendokrin tümörleri ve ilerlemiş kolanjiokarsinomlu hastaları tedavi etme amacıyla klinik deneylerde araştırılmaktadır. Yapılan in vitro çalışmalardan birkaçı, prostat kanseri, meme kanseri, idrar kesesi, kolorektal kanser, karsinoid ve küçük hücreli akciğer kanseri gibi çeşitli kanserlerde 5-HT reseptörü antagonistlerinin antikanser etkisine sahip olduğunu göstermiştir. Bu sonuçların değerlendirilmesi için daha fazla in vivo çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca Serotonin immün düzenleyici özellikleri de değerlendirilmektedir ve çalışmalar ile potansiyel anti-inflamatuar etkisi de gösterilmiştir. 

Şekil 2

Karsinogenezde serotonin katılımının büyümeyi uyarıcı etkisi farklı çalışmalar ile gösterilmiştir. Örnek olarak :

Meme kanseri

  Serotonin'in meme bezi gelişiminde ve gebelik, emzirme ve involüsyon sırasında normal meme dokusunda epitelyal homeostaz için düzenleyici bir rol oynadığı  tanımlanmıştır. Epitelyal homeostazdaki düzensizlik, meme kanserinin başlaması ve ilerlemesi ile bağlantılıdır. Serotonin, kısmen 5-HT2A reseptörleri ile neoplastik meme hücrelerinin büyümesini teşvik etmektedir. Serotonin sentezindeki artışa karşılık, tümör ilerlemesi sırasında TPH1 ekspresyonunun arttığı da gösterilmiştir. Çeşitli 5-HT reseptörlerinin ekspresyonunu incelemek için 102 meme kanseri hastasında doku mikrodizisi yapılmıştır.5-HT1A'nın yüksek ekspresyonu, meme kanseri hücrelerinin plazma zarında görülmüştür, esas olarak habis olmayan hücrelerin sitoplazmasında da gözlenmiştir. 

  5-HT2B ile östrojen-α arasında ve 5-HT4 ile östrojen-α ve progesteron reseptörleri arasında önemli bir korelasyon da belirlenmiştir. Bununla birlikte, reseptör alt tipi ile tümörün derecesi arasında bir ilişki bulunmamıştır.

  Ayrıca ‘’Depresyon’’ meme kanseri olan hastaların çoğunda görülen yaygın bir semptomdur. Bu genellikle seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) veya trisiklik antidepresanlar (TCA) gibi antidepresan (AD) ilaçlarla tedavi edilir.  AD ile meme kanseri riski arasındaki ilişkiyi inceleyen bir meta-analiz yürütülüp genel meme kanseri riskinin AD kullanıcıları arasında artmadığı saptanmıştır. Bununla birlikte, SSRI'ların hücre proliferasyonunu engelleyebileceği öne sürülmüştür. 

  Sonuç olarak, serotonin yolunu hedefleyen ilk in vivo ve in vitro çalışmalar umut verici sonuçlar göstermiştir. Katı maligniteleri tedavi etme ve önlemede hedeflenmiş tedaviler olarak 5-HT reseptörü antagonistlerini geliştirmek ve TPH inhibitörlerinin ve SSRI'ların potansiyel rollerinin araştırılması büyük ölçüde faydalı olacaktır.

Referanslar

  • Balakrishna P, George S, Hatoum H, Mukherjee S. Serotonin Pathway in Cancer. Int J Mol Sci. 2021 Jan 28;22(3):1268. doi: 10.3390/ijms22031268. PMID: 33525332; PMCID: PMC7865972.
  • Sarrouilhe D, Clarhaut J, Defamie N, Mesnil M. Serotonin and cancer: what is the link? Curr Mol Med. 2015;15(1):62-77. doi: 10.2174/1566524015666150114113411. PMID: 25601469 (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0300908418301755)

Görsel Kaynaklar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri

  Gen Duplikasyonları Ve Evrim İle İlişkileri Dilanur Gümüşkaya   Gen duplikasyonu teorik olarak, bir DNA parçasının kopyalanıp her iki kopyanın da korunduğu kromozomal mutasyondur. Fakat bu mutasyon, genomda yeni dizilimler meydana getirip yeni genlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir durumdur. Bu nedenle duplikasyonlar canlının yeni biyolojik fonksiyonlar kazanmasını sağlayarak evrimde anahtar rol oynamaktadır.   Bir duplikasyonda kopyalanan parça genellikle orijinal parçanın hemen ardında konumlanır ve bu modele tandem (ardışık) duplikasyon adı verilir. (Şekil 1) Şekil 1 Nasıl Gerçekleşir?   Gen duplikasyonları mayoz bölünmede eşit olmayan krossover lar veya replikasyon sırasında meydana gelen hatalar nedeniyle gerçekleşebilir.   Mayoz I’in Profaz aşamasında sinaps oluşturmuş kromozomların orantısız ve yanlış eşleşmeleri duplikasyonu meydana getirir. Bu hata sonucu hem duplikasyon hem de delesyon gerçekleşir. (Şekil 2) Şekil 2   Duplikasyon, evrim açısından oldukça önem taşımak