Ana içeriğe atla

Kanser Hücreleri Neden Ölümsüzdür ?

 

Kanser Hücreleri Neden Ölümsüzdür ?
Dilanur Gümüşkaya

  Her hücre, replikasyon geçirerek DNA’sını ikiye katlarken bu işlemin sonunda kromozom uçlarında telomer adı verilen bölgelerden bir miktar eksilme yaşar. Replikasyon sonlanırken DNA’nın uçlarının sentezlenememesinden kaynaklanan bu durum, her replikasyon sonunda gerçekleşir. Uçlarda gerçekleşen bu kısalma zaman içinde protein kodlayan bölgelere ulaşır ve kromozomdaki işlevsel bölgelerin de kaybına yol açar. Kromozomu koruyan ve hücrelerin yaşam uzunluklarını belirleyen telomerlerin kısalması, yaşlanmanın başlangıcı olarak görülmekte ve ilerleyen safhalarda hücre ölümüne sebep olmaktadır.

  Telomer kısalmasına engel olan tek mekanizma, telomeraz aktivitesidir. Telomeraz, kromozom uçlarındaki telomer yapısını sentezleyebilme yeteneğine sahiptir. Telomeraz aktivitesi, normal hücrelerde bulunmayıp yalnızca kök hücrelerde ve tümör hücrelerinde görülür. Kök hücrelerin dönüşebilme, kendini yenileyebilme ve sınırsız çoğalma yeteneği telomerazın sağladığı bu ölümsüzlük tarafından desteklenmektedir. Kanser hücreleri de kontrolsüz çoğalabilir ve telomerleri uzun kaldığı için apoptozdan (hücre ölümü) kaçabilirler. Yapılan yüzlerce araştırma sonucunda kanser hücrelerinin %90’ında telomeraz aktivitesine rastlanmış ve bu teori doğrulanmıştır.

  Bu sebeple, kanser hücreleri telomeraz aktivitesine sahip oldukları için ölümsüzdür.


Şekil 1: Telomer kısalması ve telomeraz aktivitesinin şematik görünümü.

  Bu aktivitenin normal hücrelerde bulunmaması, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanser tedavisi gerçekleştirme fikrini akıllara getirmiştir. Böylece telomeraz aktivitesini hedef alan bazı tedavi yaklaşımları geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları;

  İmmünoterapötik yaklaşım: Telomerazı sentezleyen telomeraz ters transkriptaz (TERT) geni ve telomeraz aktivitesinin çalışmasını düzenleyen HTERT geninin baskılanması hedef alınır. Bunun için hedef proteinlere saldırmak üzere programlanan T hücrelerini aktifleştiren, saldırıyı tetikleyen bazı aşılar geliştirilmiştir. Çeşitli kanser türlerinde klinik çalışmaları sürdürülmektedir.

Gen tedavisi temelli yaklaşımlar birçok şekilde denenmiştir;

·     Temelde gen susturucu moleküllerin virüsler içerisinde tümörlü hücrelere gönderilmesi ve bu hücrelerde telomeraz aktivitesinin baskılanması sağlanır.

·       Bazı yaklaşımlarda yalnızca telomeraz geni aktif olan ve telomeraz aktivitesi yüksek olan hücreler hedef alınıp bu hücrelerin toksik maddelerle veya onkolitik virüslerle ölümü sağlanır. Fakat bu virüslerin, telomeraz aktivitesi yüksek olan kök hücreleri de hedef alma riski bulunur. Bu nedenle güvenilir bir tedavi değildir.

  Bir başka yaklaşım olan telomeraz inhibisyonunda, yapay RNA yapısında çeşitli inhibitör moleküllerin telomer dizisine bağlanması sağlanarak aktivitelerinin engellenmesi gerçekleştirilir. Fakat telomeraz inhibitörlerinin kalan sağlıklı hücrelerde genomik instabiliteye ve daha yoğun tümörleşmeye yol açma potansiyeli bazı araştırmalar sonucu keşfedilmiştir.

  Telomeraz hedefli tedavi yöntemleri hala geliştirilme aşamasındadır. Telomerin kendine ait biyolojisi, bu tedavilerin net bir mekanizma sunarak iyileşme sağlamasını engellemektedir. Bu tedavilerin güvenilirliğinin kanıtlanabilmesi için klinik çalışmaların devamı gereklidir.

Referanslar

  • Shay JW, Wright WE. Telomerase: a target for cancer therapeutics. Cancer Cell. 2002;2(4):257-265. doi:10.1016/s1535-6108(02)00159-9
  • Shay JW, Keith WN. Targeting telomerase for cancer therapeutics. Br J Cancer. 2008;98(4):677-683. doi:10.1038/sj.bjc.6604209
  • Harley CB. Telomerase and cancer therapeutics. Nat Rev Cancer. 2008;8(3):167-179. doi:10.1038/nrc2275
İnternet Kaynakları
Görsel Kaynaklar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Haftalık Planlayıcı (Yeni Yıla Özel)

  Buraya tıklayarak yeni yıla özel hazırladığımız ücretsiz haftalık planlayıcıyı indirebilirsiniz.