Ana içeriğe atla

Rahim Ağzı Kanseri

 

Rahim Ağzı Kanseri
Elif Aydın

Şekil 1

  Rahim ağzı kanseri, kadınlar arasında en sık görülen kanser çeşididir ve bu kansere %98 gibi bir oranda insan papilloma virüsü dediğimiz HPV virüsünün neden olduğu gözlemlenmektedir. 100 kadından en az ikisinin yakalandığı rahim ağzı kanseri hastalığı ölümcül olmasına rağmen alınan önlemlerle kadınların hayatları boyunca kansere yakalanmama ihtimali arttığı bulunmaktadır. Diğer adıyla serviks kanseri olarak bilinen bu kanserin belirtileri aniden ortaya çıkmamaktadır. Yani jinekolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Çok belirti göstermeyen ve oldukça bulaşıcı olan serviks kanseri çoğu kadının hayatının bir döneminde geçirdiği bir hastalıktır. Bu hastalık genellikle vücudun kendi savunma sistemiyle yenilmektedir. Hastalığa sebep olan insan papilloma virüsünden (HPV) korunmak için düzenli olarak sağlık kontrolleri yaptırmak önemli bir husustur.

  Peki serviks nedir? Serviks rahim ve vajinanın birleştiği kısımdır ve sıvıların, rahim ve vajina arasında geçişi için köprü görevi görmektedir. Serviks aynı zamanda sıvılar gibi bebeğin de o köprü arasından geçişini sağlar.

Şekil 2: Rahimdeki serviks bölgesi ve diğer bölgeler.

Rahim ağzı kanserinde çok eşli olmak, cinsel ilişkiye 20 yaşından önce başlamak, sigara içmek gibi çok sayıda unsur neden olabilmektedir ve bu çok farlı unsurlar sonucunda adenokarsinom gibi farklı farklı rahim ağzı kanser çeşitleri oluşabilmektedir.

Referanslar


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi

  Yağ Asitlerinin ß-Oksidasyonu Ve Adrenolökodistrofi Senanur Karakuş   X kromozomuna bağlı Adrenolökodistrofi, çok uzun zincirli yağ asitlerinin (VLCFA) anormal metabolizmasından kaynaklanan peroksizomal bir hastalıktır. ABCD1 geni, X kromozomu üzerinde bulunur ve adrenolökodistrofi  proteinini kodlayarak uzun zincirli yağ asitlerinin peroksizoma girişinde membran geçişini sağlar. Yağ asitlerinin membrandan geçip peroksizoma girmesiyle uzun zincirli yağ asitleri  ß-oksidasyona uğrar.   ß - oksidasyon , ATP (enerji) üretmek için yağ asidi moleküllerinin daha küçük birimlere ayrıldığı metabolik bir süreçtir. Yağ asitlerinin oksidasyonu başlıca mitokondri organelinde gerçekleşir fakat peroksizom organelleri de mitokondridekine benzer şekilde yağ asitlerinin oksidasyonunu gerçekleştirebilir. Şekil 1   ABCD1 geninde oluşan mutasyonlar sonucu uzun zincirli yağ asitleri peroksizomların içerisine giremez. Yağ asitleri peroksizoma giremediği için parçalanamaz. Bunun sonucunda uzun zincir

Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ?

  Kafein Nasıl Uyanık Kalmamızı Sağlar ? Senanur Karakuş    Şekil 1   Adenozin, bir enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanması sonucu oluşan bir biyomoleküldür. Adenozin, adenozin reseptörlerine bağlanarak reseptörleri aktive eder ve vücudumuza dinlen uyu komutu verir. Beynimizin gün içinde enerji kullanması sonucunda nöronların içinde adenozin miktarı artar.  Adenozin miktarının artması sonucu yorgunluk hissederiz (3).   Adenozin nöronlara bağlanarak aktive ettiği adenozin reseptörünün çeşidine göre farklı etki gösterir.   Adenozin, beyni uyanık tutan A1 reseptörüne bağlanıp aktive ederse uyanık kalmamıza yardımcı olan nöronların aktivitesi azalır. Adenozin, uykuyu başlatan A2a reseptörüne bağlanıp aktive ederse uykuyu sağlayan nöronların aktivitesi artar.   Bu iki reseptörün etkisi farklı olsa da sonuç olarak uykuyu başlatma ve uyanık kalmayı zorlaştırma etkisi oluşturur ve   uyku oluşur (1). Şekil 2: Adenozin reseptörleri ve uyku.   Uyku sırasında beynimiz enerji depolarını yenile

Haftalık Planlayıcı (Yeni Yıla Özel)

  Buraya tıklayarak yeni yıla özel hazırladığımız ücretsiz haftalık planlayıcıyı indirebilirsiniz.